ŞANSLI MÜDÜR

1
2311

Otobüs muavinin uzattığı plastik çay bardağı ile bütün düşüncelerinden kurtulduğunda, şoför ile öndeki koltukta oturan yardımcı şoförün Kürtçe koyu bir sohbete dalmış olduklarını fark etti. Konuşulanlardan hiçbir şey anlamıyordu, ama çayı içince kendisini rahatlamış hissetti. Yan koltukta oturan yaşlı köylü çoktan başını pencereye yaslamış, uykuya dalmıştı. Onun hiç uykusu yoktu. Otobüs Elmadağ’ın inişe aşağı yavaş yavaş ilerliyordu. Yolculuk başlayalı bir saat olmamıştı, ama bu yolculuktan sıkılmaya başlamıştı.

Şoförün cep telefonu çaldı. Telefonla konuşmaya başladı. Konuşmalardan otobüs şirketinden havanın durumunu sordukları anlaşılıyordu. Şoförün cep telefonunun açık olduğuna şaşırdı. Şehirlerarası yolculuk başlamadan cep telefonlarını ısrarla kapattıran diğer firmaların bu tutumlarını anımsayınca, şoförün davranışına bir anlam veremedi. Tedirgin ve telaşlı bir ses tonuyla, “Şoför Bey” dedi. “Cep telefonları yasak değil mi? Biliyorsunuz otobüsün elektronik fren sistemini etkiliyormuş.”

Şoför aynadan Taylan’a baktı. Beyim, o dediğin bizim doğuda serbesttir.”

Sesinde alaycılıktan daha çok umursamaz bir tutum sezinleniyordu.

“O zaman biz de telefonlarımızı açalım” dedi Taylan.

“Açın istediğiniz gibi konuşabilirsiniz. Siz galiba Doğu’ya ilk defa yolculuk yapıyorsunuz.”

“Evet” dedi Taylan. “Bu ilk yolculuğum.”

“Hayır mı? Yeni bir göreve mi tayin oldunuz?”

“Mutki’ye malmüdürü oldum.”

“Hayırlı olsun, Müdür Bey” dedi Şoför. Zile bastı muavini çağırdı.

 “Müdür Bey, bir kahve alırsınız herhalde” dedi.

Taylan başıyla kabul işareti yapınca muavin kahveleri getirmek için geri döndü.

Şoför yeniden söze girdi.

“Şimdi Mutki yolu kapanmıştır. Haber geldi, oralara çok kar yağıyormuş.”

“O halde nasıl gideceğiz?”

“Valla, Bitlis’e kadar gideriz, ama oradan sonrası için belki birkaç gün beklemek gerekir. Artık yolun açılmasına bağlı. Zaten Mutki’ye dolmuş şoförlerinden başkası da gidemez bu havada.”

Taylan’ın telaşlandığını görünce, “Endişe etmeyin, şimdi orada iki metre kar vardır, ama yol açıksa şoförler çok ustadır, götürür” dedi.

Daha sonra şoför ışıkları söndürünce bütün yolcular gibi Taylan da uykuya daldı.

Yirmi bir saatlik yolculuktan sonra otobüs Bitlis’e ulaştı. Ertesi gün dolmuşçular Taylan’ı beyaz bir örtü ile kaplı dağların arasından bir arabanın geçebileceği kadar açılmış, dolmuşun boyunu aşan karla kaplı yollardan Mutki’ye götürmeyi başardı. Taylan Bitlis’teyken Mutki’ye telefon etmiş, geleceğini bildirmişti. Bu yüzden dolmuştan iner inmez kendisini karşılamaya gelen memurları görünce şaşırmadı. Memurlar Bitlis’ten gelecek olan dolmuşun saatini bildiklerinden yeni müdürlerini sıcak bir şekilde karşılamışlar, eşyalarını da lojmana kadar taşımışlardı. Lojmanda doğru düzgün eşya bulunmadığından eşya temin edinceye kadar birkaç gün evlerinde konuk olması için ısrarcı olmuşlardı, ancak Taylan bu öneriyi kabul etmeyerek, teşekkür etmiş ve lojmanda kalmaya karar vermişti.

Mutki’de beklemediği bir şekilde karşılanmasıyla, buraya gelinceye kadar yaşadığı endişe, merak, korku, heyecan ve kaygılarından kurtulmuş, büyük bir rahatlama hissetmişti. Bu duygu ve düşüncelerle ilçenin içindeki yolların kenarlarına yığılmış adam boyu kar yığınları bile onun dikkatini çekmemiş, ilk kez devlet adamı olmanın itibarını görmenin gururunu yaşamıştı.

Ertesi sabah görevine huzur içinde başlamış, kaymakam ve daire müdürleri ile görüşmüş, Ankara’ya kadar namı ulaşan odasına da yerleşmişti. Çok sevdiği makam masasına oturmuş, Doğu’da bu gibi ilçelerde görev yapmanın güçlüklerini yayanların işin kolayına alışmış devlet memurlarının abartması olduğunu düşünüyordu. İşte, hiçbir sorunla karşılaşmadan gelmiş ve görevinin başına geçmişti.

Görevine başladığından bir gün sonra jandarma komutanı Yüzbaşı Taylan’a telefon ederek ziyaretine geleceğini bildirdi. Yüzbaşı geldiğinde büyük bir konukseverlikle onu kapıda karşıladı. Odaya girdiğinde Yüzbaşı’nın omuzunda bir kaleşinkof, belinde beylik tabancası, elinde de iki el bombası vardı. Koltuğa otururken el bombalarını Taylan’ın masasının üzerine koydu, kaleşinkofu da masasının yanına dayadı. Yüzbaşı’nın hareketlerinden bunları kendisine getirdiğini anlayan Taylan müdür merakla Yüzbaşı’nın yüzüne baktı ve büyük bir heyecanla, “Komutanım” dedi, “Bunlar ne olacak? Bunları bana mı getirdiniz?”

Yüzbaşı sakin bir şekilde “Evet” dedi. “Size getirdim. Gerekli olabilir, sizde kalsın.

Taylan titrek bir sesle, “Ama ben bu silahı ve bombaları ne yapacağım? Ben hayatımda elimi silaha sürmedim.”

Yüzbaşı odaya giren hizmetliye çayını söyledikten sonra, önemli bir şey yokmuş gibi konuştu.

“Olsun” dedi. “Herhangi bir saldırı olduğunda kendinizi konursunuz. Böyle bir durumda önce el bombalarını kullanın. Zaten o zamana kadar biz de yetişiriz.”

Tayfun yutkundu. Gözleri karardı. Başı dönmeye başladı. Başından kaynar sular dökülmüşçesine ter bastı. Yüzünün rengi sarardı. Sonunda koltuğa yığıldı kaldı.

Hastanede gözünü açtığında tansiyonu sıfırdan bire doğru yeni yeni hareketleniyordu.

Not: Bu öykü Divriği Harman Dergisinin 22 ve 23. sayılarında yayınlanmıştır.