ŞANSLI MÜDÜR

1
2310

ÖYKÜ

M.Bedri YALÇIN

mbyalcin@gmail.com

Hey gidi günler hey! Kim derdi ki bu marazi oğlan geçirdiği bunca hastalıktan sonra büyüyecek, koca adam olacak, evlenecek, çoluk çocuğa karışacak, üstüne üstlük bir de müdür olacak. Çocukken geçirdiği hastalıklarda gece sabahlara kadar başında bekleyen annesi kaç kez umudunu kesip gözyaşlarına boğulduğunda, babası iyileşeceğinden ümidini kesmiş birinin inançsızlığı içinde onu teselli etmişti. Daha iki yaşına gelmeden yakalandığı boğmacayla uğraşmışlardı. Bu yüzden Ankara’nın soğuk kış günlerinde günlerce hastanelere taşınmışlardı. Bu hastalığı atlattıktan sonra bronşit olmuştu. Arkasından havaleler geçirmiş, kızamıktı, kabakulaktı, bademcik ameliyatıydı derken çocukken bir türlü aklı başına gelmemişti. İşte bu yüzden böyle çelimsiz ve marazi yetişti Taylan. Üzerinde bir çiğnem et tutmadı, sonunda bir deri bir kemikten oluşan kendi çapında bir delikanlı olarak büyüdü, boy attı.

Sık sık hastalandığından annesi bütün yaşamı boyunca onun üzerine hep titredi. Taylan evlendikten sonra annesi aynı alışkanlıkla gelinini de yetiştirdi. Akşam serinliğinde balkonda otursa, pikniğe gitse, evde içi geçip kanepeye uzansa Taylan biliyordu ki, görünmez bir el bir hırkayı ya da bir örtüyü onun sırtına atacak ve onu beklenmeyen bir üşütmeden, bir soğuk algınlığından koruyacaktı. Bu yüzden sürekli birilerinin korumasında ve gözetiminde, eli sıcaktan soğuğa değmeden bu boya geldi. Bir memur çocuğu olarak okudu, O da memuriyete girdi, Maliye’de bir süre çalıştıktan sonra mal müdürlüğü sınavını da kazandı.

Şimdi ise kura salonunda otuza yakın mal müdürü adayıyla birlikte şansına hangi ilçenin çıkacağını bekliyordu. Kura çekilecek boş kadrolar genellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kenarda köşede kalmış sapa ilçe mal müdürlükleriydi. Bu yerlerin çoğu terör bölgesi olarak kabul edildiğinden ve hiç birinin çekiciliği olmadığından, bu yerler meslekte kıdem almış müdürlerden kimsenin istemediği yerlerdi. Bu yüzden bir iki yıl müdürlük yapanların bu gibi yerlerin dönüp semtinden bile geçemeyeceklerini bilen Bakanlık buralardaki görevleri mesleğe yeni başlayan meslek mensupları ile yürütmekten başka bir çözüm bulamamıştı. Bunun için de ilk kez müdür olanları buralarda zorunlu hizmete tabi tutmak için çekilecek kuraya öncelikle bu yerler konulmuştu. Müdürlük kadrosunu elde etmek için böylesine kenarda köşede kalmış mahrumiyet yerlerinden başlamayı göze alan çaresiz müdür adayları genel müdürlük kütüphanesinde toplanmışlar,  heyecanla kuraları çekecek heyetin gelmesini bekliyorlardı.

Taylan dirseklerini masaya dayamış, sol elini de çenesine destek vermiş, kura salonunu dolduranların biri birileriyle konuşacak bu kadar konu bulduklarına şaşırmadan derin bir sessizliğe gömülmüştü. Uzak ülkelerin gizemli bölgelerine yapılacak bir seyahatin eski zaman gezginleri gibi gezi öncesi hayallere dalmıştı. Yanında oturan çiçek bozuğu yüzlü, tarikatçılara ben buradayım dercesine kılık kıyafet yönetmeliğinin maddelerini gereğinden fazla zorlayarak bıyıklarının uçlarını alıp dudaklarını özenle meydana çıkaran genç müdür adayı heyecanını gizlemeyerek Taylan’a döndü.

“Ah! Keşke bana Bitlis’in Mutki ilçesi çıksa” dedi.

Daha önce adını hiç duymadığı bu ilçenin bu kadar istenilmesi Taylan’ın ilgisini çekti ve uykudan uyanmış gibi “Ne? Mutki ilçesi mi? Orayı niye bu kadar çok istiyorsun? diye sordu Taylan.

“Ahh! Dedi hayıflanarak. “Ben o bölgede çalıştım. Orayı iyi bilirim. Orada mal müdürünün odasında bir makam masası var ki, bir göreceksin.”

Taylan bir masa yüzünden adı sanı duyulmadık bu ilçenin talep edilmesine şaşırarak, yanındakine sorar gibi değil de kendi kendine söylendi.

“Yahu, nasıl bir masaymış bu?”

Bu sorunun kendisine sorulduğunu sanan yanındaki yeniden konuştu.

“Yalnız masa değil ki, odası da öyle.”

“İyice merak ettim. Gerçekten orasını istiyor musun?”

“İstemez olur muyum?” dedi. Dünyadan haberi olmayan böylelerini nasıl mal müdürü yaptıklarına şaşırmış gibi yaparak ve sen ne konuştuğunun farkında mısın dercesine dik dik baktı, elini sallayarak, “Sen ne konuşuyorsun?” dedi.

Kendinden emin ve bu kadar kesin konuştuğuna göre, yanındakinin bildiği, gördüğü bir şeyler var herhalde. Akdeniz ve Ege’deki birkaç tatil beldesinin dışında kendisinin Ankara’dan başka bir yer tanımadığını, hele Ankara’nın doğusunu hiç görmemiş biri olduğunu anımsayarak bu konuda ne kadar eksiği olduğunu düşündü. Ankaralı bir ailenin çocuğu olan ve çocukluğu Ankara’da geçmiş, günlük gazetelerin dışında kitap okuma alışkanlığı da olmayan Taylan’ın, oldum olası siyaset ve sosyoloji de ilgisini çekmemişti ve bu bölge ile ilgili fazla bir bilgisi de yoktu. Bu yüzden yanında oturan bu taşralı gencin kendisine göre daha çok şey bildiğine, daha çok yer gördüğüne ve tanıdığına karar verdi. Belli ki, o da Doğu’da bir kasaba ya da köyde doğmuş, o yörede büyümüştü. O yörenin geleneklerini, göreneklerini, yaşam koşullarını, insan ilişkilerini, siyasi durumunu çok iyi biliyordu. Kuraya dahil olan yerler hep bu bölgede yer aldığına ve kendileri de bu yerlerdeki görevlere talip olduklarına göre, bu yörenin özgün koşullarını bilenlerin her halde kendisinden daha başarılı olacağından kuşkusu yoktu. Doğu kendisi için, çocukluğunda anlatılan bazı din, tarih ve aşk kahramanlıklarıyla dolu iyi yürekli, yoksul ama gururlu insanların, aynı zamanda zalim ve gaddarlıkların hüküm sürdüğü tarihin sisli derinliklerinde kalmış mistik bir ülke gibi duruyordu belleğinde. Zihninin arka planında duran bu tabloda, uçan halıların üzerindeki prensler ve güzel cariyelerin çaldığı ut ve cümbüşler, ava çıkmış şehzadelerin at üstündeki ok ve yayları, at sürenlerin arkasında yan yana dizilen selvi ağaçları ise daha belirgin gözüküyordu. Daha yakın zamana aitmiş gibi görünen aşiret yaşamı, Türk filmlerinden ve televizyon dizilerinden tanıdığı ağalık düzeni, töre cinayetleri, siyasal ve toplumsal yaşamımızı derinden sarsan etnik ve dinsel terör, genç kızların intiharları, Ahmet Kaya’nın türkülerindeki mor dağlar ise, bu sisli tabloda yerini alıyordu. Ancak bu görüntüler yeni görevinde her gün yanı başında bulacağı ve izlemekten daha çok rol alacağını düşündüğü birer dizi film gibi duruyordu yanı başında.