Lise yıllarında bir gün, çok sevdiğim dostlarımdan biri ile birlikte babama ait mobilya mağazasında sohbet ediyorduk. O an aklımıza nerden geldi bilmem ikiyüz metre ilerde bulunan diğer mağazaya gitmeye karar verdik. Tam kapının önüne çıkmıştık ki mağaza önünde duran ve diğer mağazaya taşınması gereken koltuk takımını farkettik. Nasıl olsa gidiyoruz bunlardan da iki parça götürelim diyerek kafamızın üzerine birer tane tekli koltuk alarak yola koyulduk. Daha bir iki dakika yürümüştük ki arkadaşımın taşıdığı koltuğun tam ortasına, yaklaşık otuz metre yükseklikteki tarihi binanın çatısından, en az on kilogram ağırlığında ki bir kiremit, dikey vaziyette, büyük bir gürültüyle düştü. Şok olduk. O gün diğer mağazaya gitmeye niyetlendiğimizde koltuk taşımak gibi bir düşüncemiz asla yoktu, koltuğu başımızın üstüne almak için ekstra bir zamanda harcamadık. O an gençliğin vurdumduymazlığı ile aman boşver diyerek yola devam etseydik o kiremit arkadaşımın kafasına düşecek ti belki de. Bu durumda kurtulma şansı yok denecek kadar azdı.

İşte ölüm bu kadar kolay, herkese bu kadar yakın. Soruyorum size; yaşadığımız hayatta başımıza gelmesi kesin olan kaç şey var? Misal, hasta olmamız ihtimal, ömrümüzce hiç hasta olmayabiliriz de, nerede yaşayacağımız, nasıl yaşayacağımız, ne yiyeceğimiz, ne göreceğimiz, evlenip evlenmeyeceğimiz, kaç çocuğumuzun olacağı, ya da olmayacağı hep ihtimal. Ama ölüm gerçek. Ölüm herkesin başına gelecek. Öyle ya da böyle. ..

Peki ölüm bu kadar gerçekken neden kimse ölümü kendisine yakın hissetmiyor. Neden kimse ölecekmiş gibi davranmıyor. Neden herkes ölüm çok zormuş, çok uzakmış gibi hareket ediyor. Oysa biri yanlışlıkla boğazınızı iki dakika sıksa ölüyorsunuz. Ya da yüzme bilmiyorsanız 2/3′ ü suyla kaplı dünyada kazara ayağınız takılıp suya düşseniz dakikalar içinde yine ölüyorsunuz. Trafik kazasında saniyeler içinde ölüyorsunuz. Çağın vebası kansere yakalanıyorsunuz, teşhisten bir hafta sonra ölüyorsunuz. Milyonlarca dakikadır sürdürdüğünüz yaşamınız, yıllarca verdiğiniz mücadele, çaba, koşturmaca, mutluluklar, başarılar, hüzünler, acılar, kederler hepsi bir anda son buluyor.

Yazımın buraya kadar olan bölümü çok iç karartıcı oldu farkındayım. Bu yüzden yazımın sonunu yüzünüzü gülümsetecek bir anıyla bağlamak istiyorum.

Kardeşim, yanında anneannem olduğu halde dere boyunca kıvrılarak ilerleyen yolu takip ederek köye doğru hareket halindedir. Malumunuz olduğu üzere bölgemizin dereleri de, yağmurları da meşhur. En küçük bir yağmurda o sessiz sakin kendi halinde akan dereler bir anda canavara dönüşerek etrafında ne

varsa yerle bir edebilmektedir. İşte bu felaketleri engellemek adına o dönemde dere kenarlarına duvarlar örülmekte ve yoğun bir çalışma sergilenmektedir.

Bu çalışmayı uzunca bir süre seyreden anneannem sonunda dayanamaz ve sorar. “Bu derenin kenarina yaptuklari nedur?” Kardeşimde bu son derece ciddi soruya yine aynı ciddilikte cevap verir. “Dere ıslah çalışması yapıyorlar anneanne”.. Anneannem de hiç duraksamadan cevabı yapıştırır. “Dere zaten ıslak olur, bi daha ıslatmak için bu kadar masraf edilurmi”

Bu olaydan çıkarılacak pek çok önemli ders mevcut. Bunların konumuzla ilgili olanı ise şudur. Hayatı boyunca karşısına çıkan her durumu en ince ayrıntısına kadar düşünen, herşeyi kendisine sorun eden, her sözünü bin kez ölçüp biçerek söyleyen, ömrünü hesap yaparak geçiren ve bu yüzden huzurlu bir gün bile görememiş dedem bugün yatalak halde, bakıma muhtaç ve alzhaimerle boğuşuyor. Hayatın bütün düşünce yükünü dedemin üstüne yükleyen anneannem ise “haydi maça gidelim, kaleye geçersin” desem “kale olursa gelmem, santrafor oynayacaksam geleyim” der. Uzun lafın kısası hayat çok kısa ve ölüm tek gerçek. Bu ne zaman sonlanacağı belirsiz, kısa ömrünüzü sağlıklı bir şekilde tamamlamak istiyorsanız; hayatı çok fazla umursamayın, detaylara inmeyin, dümdüz yaşayın, küçük sorunları büyütmeyin ve başınıza gelen küçük olaylarda kendinizi perişan edip hayatınızı mahvetmeden önce etrafınızda çok daha kötü şeylerle karşılaşan insanlar olduğunu hiç unutmadan hep şükredin.

Ha illa umursamak istiyorsanız sizin yerinize umursayacak birini bulun, siz keyfini çıkarın.