AVRUPA BİRLİĞİ DOSYASI YAZI DİZİSİ-II


Hüseyin GÖSTERİCİ                                                                                   15.05.2018


Avrupa’da  Birlik Fikrinin Gerçeğe Dönüşmesi

1950 de açıklanan “Schuman Bildirisi” sonrası bir araya gelen (6)’lar Avrupası (Federal Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, İtalya ve Luxemburg) 1951 de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğunu (AKÇT) kurdu.

Amaç, savaşın hammaddeleri olan kömür ve çeliğin üretim ve kullanımını uluslar-üstü bir organın yönetimine bırakarak, Avrupa’da yeni bir savaşı önlemekti.

AKÇT’nin kurulması, Fransız Bakan Robert Schuman tarafından “Avrupa’da barışı gerçekleştirecek olan bir Avrupa Federasyonunun kurulmasında ilk somut adım” olarak nitelendi.

Fransa ve Almanya’nın aksine, İkinci Dünya Savaşı’ndan güçlenerek çıkan İngiltere, davet edildiği halde AKÇT’ye katılmadı.

Bu durum, İngiliz devlet adamı Churchill’in “İngiltere Avrupa ile beraberdir, ancak Avrupa’nın içinde değildir” sözünün yansımasıydı.

AKÇT, kurucu (6) ülkenin, kömür ve çelikte gümrük tarifelerini ve miktar kısıtlamalarını kaldırarak, ortak bir pazar oluşturmalarını sağladı.

Bu adım, kurucu devletlerin egemenlik haklarının bir bölümünü, gönüllü olarak uluslar-üstü bir organa devretmelerinin ilk örneği olması bakımdan, günümüz Avrupa Birliğine ulaşan büyük dönüşümün başlangıcıydı.

Öte yandan, Avrupa’da birlik çabaları, her zaman başarılı sonuçlar vermedi. Örneğin 1952-54 yıllarında kuruluş çalışmalarına başlanan ve bir “Avrupa Ordusu” anlamına gelen,  “Avrupa Savunma Topluluğu” kurulamadı.

Buna rağmen, (6)’lar Avrupası ekonomik bütünleşme çabalarını sürdürdü ve 1957’de imzaladıkları Roma Anlaşması ile Avrupa’da birlik fikrini daha derin ve daha kapsamlı bir düzeye taşıdılar.

Roma Anlaşması ile üye ülkeler arasında ekonomik işbirliğinin gelişmesini, gümrük duvarlarının ortadan kaldırılmasını ve ortak dış ticaret tarifelerinin belirlenmesini öngören Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) kuruldu. Böylece, ekonomik bütünleşme çabası, kömür ve çeliğin ötesine geçerek, malların, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaştığı bir ortak pazarın kurulmasına uzanmış oldu.

Ayrıca, (6)’lar Avrupası Roma Anlaşması ile Avrupa Atom Enerjisi Topluluğunu (EURATOM) da kurdu. EURATOM’un temel amacı, nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla ve güvenli biçimde kullanılmasını sağlamak olarak belirlendi.

Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu (AKÇT), Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM) 1965 yılında imzalan “Füzyon Anlaşması” ile birleştirildi ve bu kurumlar tek bir Konsey ve tek bir Komisyon oluşturularak, “Avrupa Toplulukları” olarak anılmaya başlandı.

Avrupa Topluluklarını kuran bu anlaşmalar esas itibariyle, ekonomik bütünleşmeyi hedefleyen anlaşmalardı ve henüz siyasi entegrasyona yönelik bir yaklaşım içermiyordu.

(6)’lar Avrupası’nın hızlı bir ekonomik büyüme gerçekleştirmesi, diğer Avrupa ülkelerini de Topluluğa katılma yönünde isteklendirdi.

Ancak, işler başlangıçta kolay yürümedi. İngiltere, Danimarka ve İrlanda’nın üyelik başvurusu, General de Gaulle yönetimindeki Fransa’nın muhalefetiyle karşılaştı.

Fransa 1963’de ve 1967’de İngiltere’nin üyeliğine karşı iki kez veto yetkisini kullandı. Bu üç ülke çetin bir pazarlık dönemini takiben, ancak 1973’te Topluluk üyesi olabildiler. Böylece, ilk genişleme dalgası 1973 yılında İngiltere, İrlanda ve Danimarka’nın Topluluk üyesi olmasıyla gerçekleşti.

1970’li yıllarda Topluluk önemli kurumsal değişikliklere uğradı. Bu dönemde daimi bir Avrupa Konseyi kurulmasına ve Avrupa Parlamentosunun halkoyuyla seçilmesine karar verildi.

İlk Avrupa Parlamentosu seçimleri 1979’da yapıldı. Avrupa Parlamentosu milletvekillerinin doğrudan halkoyuyla seçilmesi, Avrupa’daki ekonomik birleşmenin siyasal bütünleşmeye evrilmesinin ilk işaretlerindendi.

Bu arada, Yunanistan’ın 1981’de, İspanya ve Portekiz’in 1986’da üye olmalarıyla, Topluluğun üye sayısı (12) ye ulaştı.

1980’li yıllara gelindiğinde, Avrupa Topluluklarını kuran Roma Anlaşmasının, genişleyen Topluluk ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kaldığı görüldü.

Nitekim, 1986’da imzalanan “Avrupa Tek Senedi” ile Roma Anlaşması, Topluluğun güncel ihtiyaçlarına uygun hale getirildi. Bu kapsamda, işgücü, mal ve hizmetler ile sermayenin serbest dolaşımını sağlamak ve Topluluk bünyesinde ekonomik bütünleşmeyi güçlendirmek maksadıyla, üye devletlerin iç sınırları ortadan kaldırdı, iç sınır geçişlerindeki miktar sınırlamaları ile pasaport ve bagaj kontrollerine son verildi ve tek bir iç pazar oluşturdu.

Avrupa Tek Senedi milli pazarların bölünmüşlüğünü ve bu durumun yarattığı sorunları ortadan kaldırarak, Avrupa’nın ekonomik bütünleşme sürecini daha da ileriye taşıdı.

1989’da Berlin Duvarının yıkılması ve Doğu Avrupa’da komünizmin çöküşü, iki Almanya’nın 1990’da birleşmesi, merkezi ve doğu Avrupa ülkelerinin Sovyet denetiminden kurtularak demokratikleşmeleri gibi gelişmeler, Avrupa’nın siyasi yapısını baştan aşağı değiştirdi. Bu gelişmeler karşısında Avrupa Tek Senedi yetersiz kaldı ve Topluluğa üye devletler daha ileri derecede bir bütünleşme için siyasal baskılarını artırmaya başladı.

Bunun üzerine, Hollanda’nın Maastricht kentinde imzalanan ve orijinal adı Treaty on European Union (Avrupa Birliği Anlaşması) olan, ancak daha çok imzalandığı kentin adıyla anılan Maastricht Anlaşması, 1993 tarihinde yürürlüğe girdi.

Avrupa birliğine doğru yol alınması sürecinde dördüncü kurucu anlaşma olan Maastricht Anlaşmasının 1’inci maddesinde, tarafların bu Anlaşma ile Avrupa Birliğini kurmak üzere anlaştıkları hükmü yer aldı. Bu nedenle Maastricht Antlaşması, Avrupa Birliğini kuran anlaşma veya Avrupa Birliği Anlaşması olarak da anılır. Nitekim bu anlaşmadan sonra Avrupa Toplulukları yerine,  Avrupa Birliği ifadesi kullanılmaya başlandı.